Kayıtlar

2018 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

GÖÇ VE KURTULUŞ

Resim
Geçenlerde bir tarih kitabı okuyordum. 1. Balkan Savaşı'na geldiğimde aynı yerleri, altını çizerek ve tekrar tekrar okudum. 4 Balkan devletiyle yaptığımız savaşta yenik düşüyoruz. Trakya, Makedonya ve Arnavutluk, Osmanlı devletinden ayrılıyor. Bu sebeple de Balkanlar’dan Anadolu'ya zorunlu Türk göçleri başlıyor. “İşte!”  dedim. “Büyük dedelerimiz memleketten bu zamanlarda göçmüşler.”  Okullarda senelerdir bunları ders olarak işlemiştik ama tarih dersleri genelde ‘sıkıcı' geldiği için dikkatimizi vermemiştik... Bizi tanıyanlar bilir. Tatkavaklı’da Osmanlı mimarisi ile inşa edilmiş, dedelerimizden kalma bir evde otururduk yakın zamana kadar. Babaannem,  büyük dedelerimiz Balkanlardan göçtüklerinde, köyün en yeni evinin bu olduğunu ve hemen satın aldıklarını anlatırdı. Ve tabii ki hüzünlü göç hikâyelerini... Savaş ve işgal olduğu için dedelerimiz, bütün varını yoğunu orada bırakmak zorunda kalmışlar. Büyük dedemiz evden çıkarken son kez arkasına dönüp, doğduğu büyü...

BAMBU AĞACI (AZİM VE SABIR)

Resim
Bilindiği üzere Çinlilerin meşhur bir ağacı var. Şu aralar piyasada da ürünlerinden bolca bulunuyor. Sağlıklı ve doğal olduğu için de insanlar özellikle mutfakta artık bunu tercih ediyor. Bu sağlıklı ürünlerin ham maddesi; ‘bambu ağacı’ dır. Peki nasıl yetişir bu sağlıklı bambu ağacı ? Çinliler, her bitkinin yetişmesinde rutin olarak yapıldığı gibi, bambu tohumunu toprağa ekerler, sularlar ve gübre verirler. Bunu okulda deney olarak buğdayla yaptığımızda bir iki gün içinde filiz verdiğini görürüz. Çocuklar sabah okula geldiklerinde koşarak camın önünde gelirler, sevinç ve hayret dolu bir ifadeyle: “Öğretmenim! Buğdaylarımız bugün kocaman olmuuş! Derler.  Fakat bambu bitkisinde bunu görmek imkansızdır. Çünkü bir yıl boyunca sulanıp gübrelenmesine rağmen hiçbir şekilde yaşam belirtisi göstermez. Çinliler ikinci yılda da aynı şekilde bambuyu sulamaya ve gübrelemeye devam ederler. Fakat inatçı tohum yine filiz vermemiştir. Bu işlem sabırla üçüncü ve dördüncü yıl da yapıl...

RUHUMUZ NE KADAR TEMİZ?

Resim
RUHUMUZ NE KADAR TEMİZ? Beden temizliğimize her zaman çok önem veririz değil mi? Ellerimizi yüzümüzü yıkamadan, dişlerimizi fırçalamadan, duş  almadan kaç gün durabiliriz? Bir gün bile buna dayanmak imkansızdır çoğumuz için. Pis bir insan olsak hastalıklardan kurtulamayız, öyle de kötü kokarız ki kimse yanımıza bile yaklaşamaz. Hem kendi sağlığımız için, hem toplumda kabul görmek için maddi temizliğimize dikkat ediyoruz da, peki ruhumuz ne kadar temiz? Çevremizde sıkça duyarız. Malum meşhur bir laf vardır: “Benim kalbim temiz.” Peki bu, söylemekle doğruluğunu ispatlamış oluyor mu? Hayır tabii ki de. Yazılarımı takip edenler fark etmişlerdir ki hiç bir yazımı bir şahsa hitaben yazmadım bu güne kadar. Kimseyi kötülemek, aşağılamak, eleştirmek, küçümsemek haddim değildir. Yazarken hep ‘Biz’ ifadesini kullanırım. Her durumun içine kendimi de katarım. Bu yazım da yine o şekilde olacak. ‘Kalbim temiz' demekle içimizin tertemiz olduğuna inandırıyoruz kendimizi. Bu aslında bize,...

ZÜMRÜD-Ü ANKA KUŞUNUN HİKAYESİ(KÜLLERİNDEN DOĞMAK)

Resim
ZÜMRÜD-Ü ANKA KUŞUNUN HİKAYESİ Hepimiz mutlaka duymuşuzdur ‘anka kuşu’ deyişini. Hikayesini de bilenler vardır fakat ben bugün ilk defa öğrendim ve hâlâ da etkisinden çıkabilmiş değilim. ‘Küllerinden Doğmak’ ile alakalı sözüme uygun resim ararken Google’da, karşıma ateşte yanan anka kuşu resimleri çıktı. “Allah Allah küllerinden doğmak ile anka kuşunun ne alakası var ki acaba?” diye düşünürken hikayesi denk geldi ve okumaya başladım. Hikâye bir kaç sayfa sürecek uzunlukta olduğu için ana temasından bir kaç anekdot alarak bahsedeceğim.  Efsaneye göre bilgi ağacının dallarında yaşayan anka kuşu (diğer adıyla simurg) her konuda bilgisi olan alim bir kuşmuş. Ölüm vaktinin yaklaştığını anlayınca, kendine has bir sıvı salgılayıp kendi kendini yuvasına yapıştırırmış. Güneşin en kızgın olduğu anlarda da yuva tutuşarak yanarmış ve tabii ki  anka kuşu da yanarak ölür ve yeniden küllerinden doğarmış. Anka kuşu yalnızca bu bilgi ağacında oturarak âlim olmamış tabii ki. Yedi tane...

HER ÇOCUK MASUM DOĞAR

Resim
Bu haftaki yazımda, kendi alanım olan çocuk gelişimi ve eğitiminden bahsetmek istiyorum. Başlıkta da belirttiğim gibi hepimiz masum bir insan yavrusu olarak dünyaya geliyoruz. 0-6 yaş yani okul öncesi döneminde öğrendiklerimiz, en kalıcı öğrenmelerimizdir. Bilinçaltımız henüz tertemiz bir yapıya sahip olduğu için, öğrendiklerimizi aynen belleğine kaydeder. Anasınıfında çocuklara bir şey öğretmeye çalıştığımda, onu hemen anlayıp kavradıklarını hayretle izliyorum . Yabancı dil, enstrüman, halkoyunları vb gibi etkinlikler küçük yaşlarda öğrenildiğine unutulmaya karşı daha dirençli hale gelirler. Örneğin; ben 10 yaşında Bursa yöresi halkoyunu öğrenmeye başlamıştım. 6 yıl boyunca oynadım ve en son oynadığımda 2001 yılıydı. Aradan 17 yıl geçmesine rağmen öğrendiğim hiçbir figürü unutmadığımı, hatta tüm ince ayrıntılarına kadar hatırladığını fark ettim. Şu aralar da gitar öğreniyorum ama oldukça zorlandığımı görüyorum. Bu durumu, şuna benzetebiliriz; Beyaz bir kağıda yazı yazmaya çalışsa...

GÜNR BENDEN BİR SÖZ 5

Resim

KÖŞE YAZIM 2

Resim

ŞİMDİ DEĞİLSE NE ZAMAN? (Erteleme Üzerine)

Resim
ŞİMDİ DEĞİLSE NE ZAMAN? Hayatımızda yaptığımız en iyi(!) şeylerden biri de ertelemektir. İyi derken fayda anlamında değil, sürekli bunu başarabildiğimiz manasında söylüyorum. Bu ertelenen şey, yaşamımız için büyük önem arzeden bir durum da olabiliyor, günlük ufak tefek işlerimiz de olabiliyor. Diyelim; ödenmesi gereken bir faturamız var. Hemen son ödeme tarihine bakarız, malum  Türk usulü geleneksel düşüncelerimizden biri belirir hemen zihnimizde: ‘Aa bunun son ödeme gününe daha varmış.’ Böyle düşünür, bir de ardından büyük sevinç duyarız. Halbuki o fatura ödenmedikçe zihnimizin bir köşesi hep takılı ve huzursuzdur. İkide bir aklımıza gelir, ‘son gün ne zamandı ya hu! aman geç kalmayalım!’ vs vs.. Bunları düşünülerek hem beynimiz yoruyoruz, hem boş yere kendimizi huzursuz, mutsuz etmiş oluyoruz. Sonra da oturup kaderimize saydırıyoruz. ‘Ben ne şanssız bir insanım da, neden mutlu olamıyorum da, her olumsuzluk beni buluyor da!’ şöyle de böyle de. E bulur tabii ki! Çünkü planlı ...

Mücadele Gazetesi'ndeki Köşe Yazım 1

Resim

Yüreğimden Süzülen Dörtlükler

Resim

YALNIZCA İRADESİ GÜÇLÜ İNSANLAR BAĞIMLI OLMAZLAR

Resim
 Bağımlı olmak deyince öncelikle aklımıza "madde bağımlılığı" gelir. Bağımlılıklarımızın bir çoğu da maddi bağımlılıklardır aslında. İlk olarak uyuşturucu maddelerden başlarsak, ikinci sıraya mutlaka çağımızın kronik hastalığı haline gelen sosyal medya bağımlılığını koymamız gerekir. Uyuşturucu maddelerin özellikle son yıllarda kullanımının ne kadar ciddi boyutta arttığını ne yazık ki çok acı bir şekilde görmekteyiz. Zehir tacirlerinin okulların önüne kadar gelip, küçücük bedenleri zehirlemeye çalıştıkları hatta zehirledikleri apaçık bir gerçektir. Bunun her ne kadar önüne geçilmeye çalışılsa da hergün piyasaya yenileri çıkan sentetik haplar ne yazık ki bir çok genç bedeni bataklığına çekip yok etmektedir. Ülkemizde alkol ve sigara bağımlılığına baktığımızda elde edilen son verilere göre; erkeklerin %62'sinin, kadınların ise %24'ünün sigara bağımlısı olduklarını ortaya koyuyor. Kadınların ise, eğitim seviyelerinin arttıkça sigara kullanma oranlarının da art...

28 ŞUBATTAN 6 YIL VE 16 YIL SONRA

Resim
28 Şubat malum, bir çok haksızlığın yapıldığı, ahların alındığı bir süreç olarak ülke tarihimize geçmiştir. Bunların başını da hiç şüphesiz BAŞÖRTÜ MAĞDURİYETİ çekmektedir.  Çocukluğumda yaşanan bu olayları maalesef ki dün gibi hatırlıyorum. Okullara,diploma törenlerine  alınmayan başörtülü öğrenciler, evlatlarının yemin törenlerini kapılar ardından izleyen acılı analar, meclisten dışarı çıkması için zorlanan Merve Kavakçı'lar, kadınların başlarını açmaları için kurulan ikna odaları... Bir özgürlük kavramı vardı ama hangi özgürlüktü bu! Özgürlük her istediğini serbestçe yapabilmekse eğer bir kadın neden başını örtebilme hakkını kullananamıyordu! Hem de Yüce Yaratıcı (c.c) nın biz kadınlara bir emri iken... 28 Şubat'tan 6 yıl sonra yaşadığım ve ömrüm boyunca unutmayacağım bir anımı paylaşmak istiyorum sizlerle. 2003 yılında 18 yaşında bir genç kız iken ÖSYS için gireceğim okula ailem ile birlikte gelmiştim. Henüz başımı örtme şerefine ereli birkaç ay olmuştu. Ailem ile veda...

Güne Benden Bir Söz 4

Resim

Güne Benden Bir Söz 3

Resim

Güne Benden Bir Söz 2

Resim

İNSANLAR VE KONUŞTUKLARI

Resim
Biz insanoğlunun en önemli iletişim şekli bilindiği üzere konuşmaktır. Her türlü meramımızı birbirimize, konuşarak anlatırız.İşte, okulda, derdimiz olduğunda, bir şeye sevindiğimizde, üzüldüğümüzde, kırıldığımızda, tartışmada, kavgada ilk başvurduğumuz araçtır konuşma.  En sessiz, kendini ifade edemeyen kişiler bile konuşmaya ihtiyaç duymuşlardır. Kendimden örnek verecek olursam; küçüklüğümde çok içine kapanık, sessiz sakin, deyim yerindeyse ağzından kerpetenle laf alınan, konuştuğu zaman da kıpkırmızı olan bir çocuktum. Bu durum belki yetiştirilme tarzından, belki kişilik yapısından ileri gelen birşeydi. Nihayetinde artık bunu geride bırakmış durumdayım. Millet olarak her an iletişimde olmayı çok seviyoruz. Özellikle arkadaşlar arasında bir kaç zaman görüşemeyince  birbirimizi arar, dakikalarca hatta saatlerce konuştuğumuz zamanlar olur. Bunun şimdiki adı 'muhabbetin dibine vurmak' oldu. Kelimeler beyninde ardarda sıralanır,dilinden hızlı bir şekilde akar, konu konuyu a...

Güne Benden Bir Söz 1

Resim

90'ların Çocukları-2000'lerin Çocukları

Resim
Cümleye “bizim zamanımızda” şeklinde bir ifade ile başlamak istiyorum. Çünkü bir 90’lar çocuğuyum. İyi ki de o zamanların çocuğu olmuşum diyorum şimdiki nesile baktıkça…  Evet, bizim zamanımızda her şey öyle güzel,öyle doğaldı ki, o günleri bütün renkleri ile anlatmaya kalksam ne sayfalar yeter ne de vakit. O yüzden en çok hatırımda kalan yaşantılarımdan bahsedeceğim…  90’lar çocukluğu deyince ilk akla gelen şey kuşkusuz sokak oyunları  ve mavi renkli ilkokul önlüklerimiz olur. İlkokul eğitimim  boyunca,her yıl farklı bir önlüğüm olmuştu. Ya ablam diker  ya da annem yenisini alırdı. Üzerine çeşit çeşit taktığımız beyaz yakalarımız, göğsümüzün üzerindeki minik cebin içinde itina ile ütülenip yerleştirilmiş bembeyaz mendillerimiz olurdu. O mendiller boşuna koyulmuyordu o ceplere. Her pazartesi günü öğretmenimizin sınıfa girdiğinde ilk yaptığı şey, selamlaşmadan sonra tırnak kontrolü idi. Önce mendillerimizi masanın üzerine çıkarır, ardından ellerimizi mendilin ...

MAZERETLER VE BAŞARILAR

Resim
Biz insanların  başarabildiği en büyük şeylerden birisi mazeret üretmektir. Birşeyin bizim için çok faydalı, gerekli olduğunu biliriz ama yine de onu yapmamak için türlü bahaneler üretiriz: "şimdi zamanı değil, ay yok ben onu beceremem, sen bi dene bakalım da ona göre bakarız" gibi sözler beynimizin bir köşesinden dilimize dökülmeye her an hazırdırlar. Çoğu zaman durumu başkasının ya da bir olayın üzerine yüklemeye de bayılırız: "eşim izin vermez ki, ya şimdi çok hastayım daha sonra yaparım..." gibi onlarca gerçek dışı bahaneler... Başarı aslında her zaman hoşumuza gidecek bir durum olmuştur. Çünkü bu yaratılışımızda vardır. Başarılı insanlara imreniriz, hayran oluruz hatta bazen içten içe kıskanırız.içimizden: "vay be bunu nasıl başarabildi, benim ondan neyim eksik," deyip motive oluruz ya da yapılan güzel şeyleri görmezden geliriz, üstüne üstük küçümseme yollarına gireriz. Bunların sebebi aslında nesillerdir korku psikolojisi ile yetiştirilmemiz,...

Zaman Hırsızı Televizyon

Resim
Zaman Hırsızı: Televizyon! Bazı akşamlar tv karşısında saatlerimiz geçmiştir, belki çoğu zaman uyuyup kaldığımız olmuştur. Kimi zaman irademize hakim olarak düzgün bir program izleyip ardından kapatıp uyumuşuzdur. Bazense ne acıdır ki bir çok diziyi yıllarca, her hafta hiçbir bölümünü kaçırmadan takip ettiğimiz olmuştur. Niye bu kadar kendimizi kaptırırcasına izlediğimizin yorumunu aile ya da arkadaşlar arasında yaparken hep bir mantıklı açıklamamız olmuştur. "Aslında çok büyük bir ders veriyor, doğruyu yanlışı gösteriyor, empati kurmamızı sağlıyor." vs.vs... Peki ya  saatler noluyor! Ne olacak geçip gidiyor. "Şu ülkede günlük şu kadar saat tv izleniyor, ülkemiz tv izlemede bilmem kaçıncı sırada" gibi istatistiksel konulara hiç girmiyorum. Çünkü önemli olan araştırma sonuçlarının ne olduğu değil, vaktimizin, beynimizin ne olduğu. Bilinçaltımıza gizlice işlenen subliminal mesajlar ise en tehlikeli olanı... Bu senenin başı itibariyle kendimce çok radi...